Cehennemin kapısına benzetilen yanardağlar, neşeyle püsküren gayzerler, fokurdayan çamur kazanları, Avrupa’nın en görkemli şelalesi, nehir gibi akan buzullar, Yaşlı Kıta’nın en büyük çölü, zümrüt renkli çayırlar, dans eden Kuzey Işıkları, dipsiz fiyortlar, sayısız kuş… Hepsi bir arada. Tabiat’ın Kuzey Atlantik’teki Hazine Odası’nda…
Yazı: Yılmaz Bayazıtoğlu (ybayazitoglu.mby@gmail.com) Fotoğraflar: Belma Bayazıtoğlu
Gözlerim benden de sabırsız. Biliyorum daha erken ama bir umut… Gece hızla yaklaşıyor. Çok geçmeden bulut kaplıyor Atlantik’in kararan sularını. Onu bir an önce görebilmek için uçağın küçücük penceresinden çıkıp kanatlanmak istiyorum. Mümkün olsa… Yaklaştığımızı kanıtlayacak bir ipucu yeter; bir deniz fenerinin ya da bir balıkçı köyünün ışıkları, bir yanardağın kustuğu ateş… Yeter ki oraya ait olsun. Derken bulutların üzerine başını uzatan bir dağ ilişiyor gözüme, sancakta ilerde. Sonra sıyrılıyor üzerindeki tül, dağ oluyor bir ada. Soğuk okyanusun ortasında, yapayalnız. Çizgileri gittikçe belirginleşiyor. Dalgaların üzerinden kalkmaya çalışırken telekleri sert rüzgârda uçuşan tombul bir denizkuşuna benzetiyorum. Adını her duyduğumda heyecanlandığım kara parçası karşımda duruyor. Kutup Dairesi’nin hemen güneyinde… Gece, yıldızlarla süslü kalın battaniyesini üzerine serince hızla kayboluyor ada. Anlaşılan Tabiat, Kuzey Atlantik’teki Hazine Odası’nın sırlarını sabaha saklamak istiyor.
Bilenler, bunca nadide kuyumun küçücük yerde nasıl bir araya geldiğine hayret ediyor: Cehennemin kapısına benzetilen yanardağlar, ürkütücü lav tarlaları, neşeyle püsküren gayzerler, fokurdayan çamur kazanları, Avrupa’nın en görkemli şelalesi, dünyanın üçüncü büyük buz takkesi1, nehir gibi akan buzullar, Yaşlı Kıta’nın en büyük ve en ıssız çölü, zümrüt renkli çayırlar, dans eden Kuzey Işıkları, bereketli avlaklar, dipsiz fiyortlar, sayısız deniz ve tatlısu kuşu, serazat gezen atlar…
Yazının devamı Aralık 2016 sayımızda..