8,5 metrede dünya turu

8,5 metrede dünya turu

Zuhal ve Osman Atasoy çifti, dünya turuna 1992’de küçük bir tekne olan Uzaklar’la çıkmışlardı. Türkiye’ye 1997’de döndüklerinde yanlarında artık kızları Deniz de vardı. Uzaklar şimdi müzede. Osman Atasoy ise Uzaklar II ile ikinci kez dünya turu yaptı. Horn Burnu’na ve Antarktika’ya yaptığı seyahati dergimizde yayınlandı.

YAZI: Kıvanç Özdal FOTOĞRAFLAR: Atalay Özocak (Motor Boat & Yachting arşivi – 2008 )

Osman Atasoy ile sefere hazırladığı Uzaklar II teknesinde buluştuk. Uzaklar II, Gökova’da Karacasöğüt’ün hemen bir yanındaki Okluk Koyu’nda. Burası aslında Sadun Boro’nun teknesi Kısmet’in yeri; “sekiz numaralı çam ağacı.” Uzaklar II, zor şartlar için tasarlanmış bir tekne. Ama biz tanıştığımızda 14 metrelik kırmızı çelik gövdesi çam ağaçlarının çevrelediği suda, kendi gibi kıpırdamadan duran aksiyle öylece sessiz ve huzurlu yatıyordu. Dünya turunu tamamlayan 1972 doğumlu emektar Uzaklar ise şu anda Haliç’te Rahmi Koç Müzesi’nde. Acaba oturduğu yerden Uzaklar II’yi kıskanıyor mudur?

Zuhal ve Osman Atasoy çifti, dünya turuna 1992’de 8.5 metrelik küçük bir tekne olan Uzaklar’la çıkmışlardı. Türkiye’ye 1997’de vardıklarında yanlarında artık kızları Deniz de vardı. Aradan geçen beş yıldan, 42 bin deniz milinden, okyanuslardan, farklı balıklardan, insanlardan ve yaşanılanlardan sonra elbette ki Atasoylar için Uzaklar’dan ayrılmak kolay olamazdı. “Türkiye’ye geldiğimizde gördük ki Uzaklar bütün Türkiye’ye mal olmuş. Böyle olunca tekneyi bir müzeye vermeye karar verdik. Ama bu hiç kolay olmadı. O benim çocuğum gibi. İnsan çocuğundan ayrılmak ister mi hiç!”

Atasoylar, Uzaklar’ı Çeşme’de bulmuşlardı. Tasarımı Alan Buchanan’a ait olan tekne cam elyafı ve polyesterden inşa edilmiş. Modeli “Nantucket Clipper”. Daha çok sahil seyrinde kullanılmak üzere tasarlanmış hafta sonu teknesi. “Aslında aynı fiyata daha büyük, daha konforlu yabancı tekneler alabilirdik. Ama dünya seyahatine Türk bayraklı bir tekneyle çıkmak istiyorduk ve bunun bedeli malum.” Dünya turu yapmak, Osman Atasoy’un küçüklüğünden beri hayalini kurduğu bir düştü. “12 yaşındaydım. Sadun Boro’nun kitabını (Pupa Yelken) okuyunca dünya seyahati yapmak en büyük amacım oldu. Adeta tılsımlı bir kitaptı, bir türlü elimden bırakamıyordum. Çocuk yaşımda hayatım değişmiş, yelkenliyle dünya seyahati yapmak ve teknede yaşamaktan başka bir şey düşünmez olmuştum. Sadece çocukluğumda mı… Bu yaşıma kadar çok Pupa Yelken eskittim ben.”

Osman Atasoy, çoğu eski İstanbullu gibi denizle iç içe geçen bir çocukluk yaşamış. Galatasaray ve Fenerbahçe kulüplerinde kürek ve yelken yapıyor, kardeşiyle Marmara Denizi’ndeki uzak(!) adalara gidiyordu. Sonunda 1981’de Osman Bey kendi yelkenlisine sahip oldu. “Kendi biriktirdiğim parayla Ayvansaray’da bir kayık yaptırdım. Altı metrelik bir tekneydi. Baş kıç bir, bir İstanbul kayığıydı. Adını Poyraz koydum. Kayığın yelkenini falan hep kendim yapmıştım. Poyraz’la bütün Marmara’yı Ege’yi dolaştım.”

Üniversite yıllarında Osman Atasoy yazları Bodrum Gümbet’te yelken dersleri veriyor bir yandan da İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’ne devam ediyordu. Üniversitede eşi Zuhal Hanım’la tanışmıştı. O sıralar Osman Atasoy, yelkenliyle dünyayı dolaşmak istiyordu. Zuhal Hanım ise bir karavanla… Sonra onun da hayallerindeki karavanın yerini yelkenli aldı. Osman ve Zuhal çifti evlendikten sonra 24 Ağustos 1992’de Uzaklar Sığacık’ın küçük balıkçı limanından yola çıktılar.

“Klasik bir rotaydı. Tayfun mevsimlerini karada geçirecek şekilde doğudan batıya doğru yol alacaktık. Acele edilmeden üç yıl sürer. Biz de yolculuğumuzun bu kadar süreceğini tahmin ediyorduk. Ama beş yıl sürdü. Yolculuğa çıkmadan tek tek gideceğimiz yerleri düşünmemiştim, koşullara göre belirledik.” Uzaklar Kanarya Adaları’ndan ayrılıp Panama’ya doğru yelken açınca Osman Atasoy’un da yıllardan beri hayalini kurduğu bir düş gerçek oluyordu. Kocaman bir okyanusta küçücük bir yelkenliyle başka bir kıtaya doğru yol alıyordu. Panama’dan önce Barbados, Karayipler, Venezuela ve ABC Adaları’na uğradıktan sonra zor bir seyrin ardından Panama’ya vardılar.

uzaklar dünya seyahati
Atasoylar, 8.5 metrelik Uzaklar teknesiyle dünya turuna 1992 yılında çıkmıştı. Dönüşte aralarında kızları Deniz de vardı.

BETERİN BETERİ

“27 Aralık günü 750 mil mesafedeki Panama’ya gitmek üzere Curaçao’dan hareket ettik. Yol uzun sayılmazdı ama kılavuz kitaplar bu pasajı dünya seyahatinin en zorlu etabı olarak değerlendiriyor; genellikle 30 mil ve üzerinde esen rüzgar ve aksi yönünde akan bir millik akıntının yarattığı sık aralıklı dik dalgalar… İkinci günden itibaren hava gündoğusu – poyrazdan kuvvetlenmeye başladı. Artan rüzgarlarla birlikte biz de yelkenleri küçültüyoruz. Sonunda bir tek fırtına floğu kaldı. Üçüncü gün kitaplarda bahsedilen meşhur bölgenin içine girdik. Denizin üstü rüzgar yönünde savrulan köpüklerle bembeyaz. Atlantik’te de çok iri denizler görmüştük ama buradakiler dik ve sık aralıklı. Peş peşe tekneye çullanıyorlar. Fırtınaya rağmen ikimizin de keyfi yerinde…”

Uzaklar Atlantik Okyanusu’nu kazasız belasız geçmişti. Atasoy çifti şimdi Karayip Denizi’nde keyifle adalar arasında yolculuk ediyorlardı. ABC Adaları’ndan ayrıldıktan sonra Panama’ya doğru yelken açmışlardı. Zuhal Atasoy gece nöbet tutarken Osman Bey, içeride dinleniyordu. “Vardiya Zuhal’deydi. Kıçtan diğerlerinden çok yüksek bir dalga gelmiş. Tekne bu dalganın sırtından hızla aşağı doğru kayarken olan oldu. Önce bir çarpma sesi işittim, ardından dümenden gelen tiz bir sürtünme sesi duyuldu. Motor kapağını açıp baktığımda gördüğüm manzara iç karartıcıydı. Pervane şaftı, şanzıman bağlantısından kopup kovanın içine kaçmış, kovandan sintineye oluk oluk su akıyor… Şaftla birlikte geriye kayan üç kanatlı pervane dümen palasına dayanıp dümeni kilitlemiş. Teknenin üzerinde yol olduğundan pervane dönmeye devam ediyor. Duyduğumuz tiz ses metalin dümen palasına sürtünmesiyle çıkıyor.”

Havuzluğa dolan su yüzünden Atasoylar havuzluktaki kapağı da sökemiyorlardı. Ama bir an önce sintineye dolan suyu kesmek zorundaydılar. Bunun için o sırada bir çözüm buldular. Venezuela’da tanıştıkları Ahmet boş zamanlarında yaptığı bambu flütlerden Atasoylar’a hediye etmişti; “Ahmet’in flütleri hiç ummadığım bir şekilde işimize yaradı. İçlerinden bir metrelik olanını seçtim. Ucuna naylon torba sarıp kovana sokunca, sanki orası için özel olarak yapılmış gibi deliğe denk gelip suyu kesti.”

Sintineye dolan su kesilmişti ama pervane dümeni yemeye devam ediyordu. “Pervanenin dümeni aşındıran sinir bozucu sesini dinleyerek sabahı zor ettik. 31 Aralık sabahı (1993) yeniden dümeni pervaneden kurtarmak için uğraşmaya başladım. Ucuna teknedeki ufak mengeneye bağladığım halatı binbir cambazlıkla, ancak öğleden sonra pervaneye dolamayı başardım. Halata asılıp şaftı on santim kadar içeri çekince dümen pervaneden kurtuldu. Biz de rahat bir nefes aldık.”

Atasoylar, dünya seyahatleri bir sürü badire atlattılar. Fakat yine de başlarından geçen olumsuzluklar onları yıldırmadı. “Başından tatsız bir olay geçince insanın kafasından ‘nereden çıktım bu seyahate’ gibi düşünceler geçiyor. Okyanusta ne kadar tedbir alsan da kötü bir duruma düşmekten kurtulamayabiliyorsun. Ama bütün olumsuzlukları demir yerine vardıktan bir saat sonra unutursun. Bir laf vardır; ‘kadınlar doğum sancılarını, denizciler fırtınaları unutmasalar dünyada ne nesil devam eder ne de denizci kalır’ diye.”
Kadınlar doğum sancılarını, denizciler de fırtınaları unutuyorlar. Bazen de hamile bir denizci doğum sancılarına haftalar kala fırtınalarla boğuşuyor.

HOŞGELDİN DENİZ

“Zuhal’i hiç deniz tutmadığı halde uzun Pasifik geçişi sırasında birkaç kere midesi bulanmıştı. Markizler’den Tahiti’ye gelirken de pek keyfi yoktu, çok az yemek yiyor, ‘ağzımda sanki demir tadı var’ diyordu. Tahiti’ye varınca bir doktora gözükmesine karar vermiştik. Papeete’deki doktor hamile olduğunu söylemiş. Tekneye gelip ‘ben hamileyim’ dediğinde kulaklarıma inanamadım. Böyle bir sürprizi ikimiz de beklemiyorduk. Galapagoslar ile Markizler arasındaki uzun yolda birçok çiftin çocuk sahibi olduğunu duymuştuk. Hatta yıllardır çocukları olmayanların bile bu yolda çocukları oluyordu!”

Peki ama Deniz nerede doğacaktı? Atasoy çifti doğum için Yeni Zelanda’da karar kıldılar. Yeni Zelanda’dan Deniz’le birlikte ayrılıp, Fiji Adaları ve Avusturalya’dan sonra Torres Boğazı’ndan geçip Endonezya’ya ulaştılar. Tayland ve Sri Lanka’ya giden Uzaklar ardından Hint Okyanusu’nu geçti. Kızıldeniz’i tırmandıktan sonra Akdeniz’e çıktı. “Beş yıl sonra Akdeniz’de yelken açtığımızda kendimizi evimizin arka bahçesinde gibi hissettik. Kendimizi Türkiye’ye varmış sayıyorduk.” Uzaklar son olarak Kıbrıs’ta mola verdikten sonra sonunda 30 Haziran 1997’de Antalya’ya vardı.

Uzaklar II - Osman Atasoy
Uzaklar II teknesi kırmızı rengiyle dünya sularında dikkat çekti.

VE TÜRKİYE

“30 Haziran sabahı karşılama törenlerinin yapılacağı Antalya’ya doğru yol verdik. Hücümbotlar süratimize ayak uydurmaya çaba sarfederek iki yanımızda seyrediyorlar. Öğleye doğru artan rüzgarla yelkenlerimizi bastık. Rengarenk işaret sancaklarıyla donanmış Uzaklar keyifle iskele bordasına yaslandı. Savaş gemileri, havaya su püskürten römorkörler, irili ufaklı yüzlerce tekne, kayık, balıkçı motoru, Uzaklar’ı karşılayarak çembere alıyor. Üstümüzden geçen uçaklardan çiçekler atılıyor, paraşütçüler denize iniş yapıyor. Kendimi Atlantik’i geçerken etrafımızı çevirip, Barbados’a kadar yalnız bırakmayan dost balıkların arasındaymış gibi hissediyorum…”

BU SEFER HORN BURNU’NA

Atasoy çifti Türkiye’ye döndükten sonra Uzakları Deniz Müzesi’ne bağışlamıştı. Ardından Rahmi Koç müzesinde sergilenmeye başladı. Osman Atasoy’un ikinci teknesi Uzaklar II, Uzaklar’dan uzun ve çelik gövdeli olması sebebiyle daha sağlam bir tekne. Avusturalyalı tasarımcı Graham Radford tarafından planlanan tekne Horn Burnu seyahati için özel olarak Tuzla’da üretildi.
“Dünya turu sırasında gece vardiyaları arasında yatarken tepemde bir dünya küresi asılı dururdu. Gözlerimi küreye diker, en altındaki Horn Burnu’na bakarak hayaller kurardım. Dağcılar için Everest ne ise Horn Burnu’nu dönmek de denizciler için odur.”

“Yelkenliyle burayı geçmek çok zordur. Rüzgar güney enlemlerinde 12 ay fırtına biçiminde eser. Hiçbir kara parçası olmadığı için dalgalar da rüzgar da çok şiddetlidir. Jules Verne’nin kitaplarındaki gibi burası dünyanın sonundaki fenerdir.” Osman Atasoy bu yolculuğa, profesyonel dalış eğitmeni ve sualtı rehberi Sibel Karasu ile birlikte gerçekleştirecek. İkili bu seyahat için artık son hazırlıklarını yapıyorlar. Bu heyecanlı macerayı sizlere aktarmaya devam edeceğiz.