Ciao Bella İtalya

Ciao Bella İtalya

Dergimizin yazarlarından dünya turundaki Başka Türlü Yaşamak ekibi tam bir senedir denizlerde! Bir sene önce çıktıkları devri alemlerinde dokuz ülkeyi, sayısız limanı geride bırakan Özlem ve Özkan, şu anda Karayipler’de Antigua’dalar. Nisan sayımızda ise Sicilya izlenimleri yer aldı.

Yazı ve fotoraflar: Özlem Ulubay Şahin (Instagram: @baskaturluyasamak- Youtube: youtube.com/baskaturluyasamak Facebook: @baskaturluyasamak)

Sanat, tarih, mimari, romantizm, pizza, makarna, espresso, Aperol, Prosecco, domates, denize açılan dar sokaklar, evlerin balkonlarından sarkan rengârenk çiçekler, köşe başlarında sohbete tutuşmuş sıcakkanlı ve neşeli insanlar, kokular… Merhaba İtalya!

Merhaba İtalya!

Her yeni bir ülke yeni bir heyecan -ki aslında her yeni bir ada bile heyecan. İtalya ise bu heyecanı iyiden iyiye artırıyor. Kalbin hızla atmasına, dilin kurumasına neden olan birçok şey var bu ülkede, tüm duyularını harekete geçiren bir yanı var bu ülkenin…

Mesela “İtalya” deyince sizin aklınıza ilk ne geliyor? Sanat, tarih, mimari, romantizm, pizza, makarna, espresso, Aperol, Prosecco, domates, denize açılan dar sokaklar, o sokaklarda evlerin balkonlarından sarkan rengârenk çiçekler, köşe başlarında sohbete tutuşmuş sıcakkanlı ve neşeli İtalyanlar, kokular…

İtalyan’ın kuzeyinden daha da İtalyan olan Güney İtalya’yı gezeceğiz bu yazıda, kızımız katamaran Ozi’nin tayfası bu ay yine sizsiniz.

Yunanistan’ın Erikousa Adası’ndan iki tekne (Avare ve biz Ozi) demir alıyoruz sabah gün doğumuyla, yolda çoğalıyor ve Serene 2020 ile birlikte üç Türk teknesi oluyoruz. İstikamet Puglia, yani meşhur çizmenin topuğu…

LEUCA (39° 47.67’K, 18°21.62’ D)

4 Temmuz 2022 – Ruhum hafifledi, neden bilmem. İtalya’daki ilk limanımız Leuca, 59 mil sonrası hemen İtalya’nın topuğunun güneye doğru, en sivri noktasında ve Adriyatik Denizi geçişinde kullanılan limanlardan biri.

300 basamağı tırmanarak ulaşılan manzara.

Akşam hava kararmak üzereyken vardık limana. İtalya’nın bazı limanlarında ücretsiz bağlanma hakkı tanınıyor, sınırlı sayıda yer var ve öyle istediğiniz gibi günlerce kalamıyorsunuz. Bunu ilk kez, dünya turu macerasına atılmadan çok önce, Finike Setur Marina’daki sevgili Aylin Clarmo’dan duymuş ve çok şaşırmıştım.

Ve bu uygulama Leuca’da karşımıza çıkıyor. Hemen marinanın mendireğinde balıkçı teknelerinin olduğu taş iskelede bedava yer var, 5-6 teknelik. Önce birimiz yanaşıyor sona arkadan gelenler bağlanıyor. İskeleye aborda oluyorsunuz. Bizden başka iki yelkenli daha var. Onun dışında uzun iskelede balıkçı tekneleri ve kaderine terk edilmiş yelkenliler mevcut. Geç bağlandığımız için ertesi gün gidiyoruz giriş işlemlerini yapmaya. Liman ve sahil güvenlik çok yakın, hemen mendireğin başında. Giriş işlemlerimizi kolayca kendi başımıza hallediyoruz.

Keyifler yerinde, e daha ne olsun, keyifli bir yelken seyriyle ülke değiştirdik, güvenli bir bağlanma yeri bulduk hem de ücretsiz ve giriş işlemlerini de güler yüzlü yetkililerle hallettik… Ee, dostlar da yanımızda…
İşlemlerden sonra ortalık serinleyince, İtalya’nın bu uç noktasındaki, Mussolini’nin faşist dönemine ait dev anıt şelaleyi gezmeye gidiyoruz. Görkem, gösteriş, heybet, güç gösterisi ne derseniz artık, hepsi bir arada. 250 metreyi aşan boya sahip dev şelale doğrudan denize ulaşıyor.

Şelale belirli günlerde akıyormuş, biz oradayken akmadı. 1939’da tamamlanan merdivenlerden 300 basamağı tırmanınca ellerinde haçlarla meleklerin koruyuculuk yaptığı bir meydanda soluklanıyoruz. Geldiğiniz yola ve basamaklardan tek tek çıktığınız bu anıta bakmak için arkanıza döndüğünüzde karşılaştığınız manzaradan da nefesiniz kesiliyor. Meydanın açıklığında, zamanında şifa tanrıçası Minerva’ya adanmış bir tapınağın kalıntıları üzerine inşaa edilmiş gösterişli Santa Maria De Finibus Terrae Bazilikası karşılıyor sizi. Yanında da hemen bu en uç noktada, her daim düşlerimi güzelleştiren fenerlerden biri, Leuca feneri yükseliyor. Leuca’da, 9 Nisan’da Finike’den yola çıkışımızdan sonra ilk defa mazot aldık; toplam 1039 milde 377 litre.

CROTONE (39° 5.62’ K- 17° 7.13’D)

İkili şu anda Antigua’da.

İkinci durağımız Crotone oluyor. 72 millik bir seyirle Taranto Körfezi’ni geçiyoruz. Aslında biraz Taranto Körfezi’nde kalmak istiyorduk lakin fırtına geliyordu ve biz de fırtınanın kanadına asılıp, rüzgârın çocukları olup, dört nala geçtik körfezi. Magna Graecia’nın (Antik Yunan koloni çağında İtalya’nın güneyi ve Sicilya Adası’nı belirtmek için kullanılan coğrafi bir adlandırma) bir zamanlar en önemli şehirlerinden biriymiş Crotone.

Ama bizim için bir dinlenme ve tedarik limanı oldu. Şehre yaklaşırken deniz üstündeki iki dev gaz istasyonu beklentinizi sınırlıyor zaten. Biz alargada kaldık, iyi demir tutuyor ve özellikle batılı havalarda korunaklı. Varır varmaz botla kıyıya çıkıp, İtalyan sim kartı arama telaşına düştük ve sokaklarda kaybolduk. Herodot, kentin o zamanlarda doktorlarıyla meşhur olduğunu kaydederken, Pisagor 530 yılında burada bir okul açıp bilim insanları yetiştirmiş. Bu kadar önemli bir şehri bu şekilde heba etmek canımı sıksa da, o bize o eski heybetini göstermeye pek niyetli değil. Ya da bizim ruh halimiz ona uygun değil.

Yüksek katlı apartmanlar, ara sokaklar, minnacık pencereli küçük kibrit kutusu kadar apartman daireleri, daracık balkonlarda oturup sohbet edenlerle, yaşam akıyor işte herkes için. Ama ben bu şehri, “ve işte İtalya” dedirten lokal küçük bir şarküteriyle anacağım, o ne lezzetli sucuklar, peynirler ve taze makarnalar, pesto soslar, lezzet cennetine düşmüş gibi olduk. Güzel olan sadece lezzet değildi, o küçücük dükkânda işini aşkla yapan adamdı aynı zamanda.

LE CASTELLE (38°54.50’ K, 17°1.72’ D)

Ve ücretsiz bir balıkçı iskelesi daha, burada da aborda oluyorsunuz ama Le Castelle’de yer bulmak biraz sorunlu, balıkçı tekneleri gelince illaki yerlerine bağlanmak istiyorlar. Üç teknelik yer var ve biz tek tük İtalyancamız ve şirinliğimizle balıkçıları ikna edince, yerimizden olmadık. Gündüz gözüyle sokaklarında yürüme fırsatı bulamadık lakin akşam karanlığında loş köy meydanında dolaştık. Karşımıza bir büst çıkıyor ve altında tanıdık bir isim yazılı; tarihimizin en önemli kaptan-ı deryalarından biri Kılıç Ali Paşa, İtalyan ismiyle birlikte, babasıyla bu koyda doldurmuş balıkçı ağlarını.

Fırtınanın kalbine düşmemek için yine kanadına takılıyoruz ve yelkenlerimizi açıyoruz iki gece sonra, 49 mil ilerdeki limana.

ROCELLA IONIKA (38 °19.53’ K, 16° 25.67’ D)

“Marinaya girmesek de marinaya giren arkadaşımızı, boş su bidonlarıyla ziyarete gidip, tüm içme suyu stoğumuzu tamamladık.”

İtalya’da dördüncü durağımız oluyor Rocella Ionika. O kadar keyifli bir seyirle geldik ki, marinanın önüne demir attığımızda mest olmuş uçuyordum; Güney İtalya’nın bereketli topraklarından fışkıran yeşiller, sarılar selamlıyor sahil boyu.

İlk gece geldiğimizde uyanıklık yapıp solugandan kurtulmak için marinayla dalgakıran arasına demir atmıştık, ertesi sabah sahil güvenlik gelip uyardı, dalgakıranın arkasına demir atmalıymışız. Halbuki biz uyanıklar ne güzel sallanmadan rahat rahat duruyorduk burada! Ayrıca kıyıya 100 metre açıkta demir atmak lazım, aksi takdirde yine sahil güvenlik gelip uyarıyor. Soluganlı bir demir yeri ama dayanılmaz değil. Demirledikten sonra bu küçük şehrin sokaklarında yine kaybolduk.

Şehrin tepesinde bir kale, tanıtım sayfasında Turgut Reis tarafından zapt edilemeyen kale yazmışlar… 1700’lü yıllarda Carafa ailesi tarafından restore edilip özel mülke çevrilmiş ve ailenin adıyla anılıyor şimdilerde.Burada bir marina da var ve marinada pedestallardan akan su içilebiliyor. Ve biz marinaya girmesek de marinaya giren arkadaşımızı, boş su bidonlarıyla ziyarete gidip, tüm içme suyu stoğumuzu tamamladık.

Mutlu üç günün ardından rota yeni limana; 44 mil batıdaki Bova Marina. Alargadayız, yine soluganlı bir demir yeri. Ama karaya çıkmıyoruz burada, dinlenip ertesi gün iple çektiğim yere; Sicilya’ya rota tutuyoruz.

SİCİLYA

“Ah, Sicilya, neden beni bu kadar etkiledi diye düşünüyorum.”

Ah, Sicilya, neden beni bu kadar etkiledi diye düşünüyorum. Renkler, deniz, tarih, kültür, farklılıklar ve o Akdeniz canlılığı aynı kazanda kaynamış ve ortaya bu ada çıkmış. Akdeniz’in ortasında çıkıvermiş, aynı Etna gibi, her yerinden hayat fışkırıyor. Sanırım beni etkilemesinin sebepleri de bunlar…

Sicilya’ya doğudan batıya doğru tekneyle yanaşmak o kadar keyifli ki, her daim önünde dumanı tüten Etna… Büyüleyici, vahşi ve asi Etna, aynı Sicilya gibi. Etna’sız Sicilya, Sicilya’sız da Etna düşünülemez herhalde. Etna’nın güzelliğine çok kaptırmayın kendinizi çünkü geçişte o kadar çok balıkçı ağı var ki gözleri dört açmak lazım, adı olsun diye minnacık şamandırlar bağlanmışlar. Görmek için şahin gözler lazım.

BAIDA DE TAORMINA (37° 50.70’ K, 15° 17,33’D)

Taormina’da tren istasyonunun önüne çapa attık. Alargadayız. Birazcık soluganlı ama Taormina’ya gitmek için en iyi demir yeri. Tepede, yarın hemen üstünde, merakla ve heyecanla gezmek için sabırsızlandığım Taormina var. Tekneleri neta edip, demir yerinden de emin olduktan sonra kıyıya çıktık. Botları bırakmak biraz dert ama biz, bir şekilde balıkçı barınağında hallettik.
Otobüsle gittik Taormina’ya. Kır bahçesi gibi, çiçekler her yerde, film platosu âdeta, harikalar diyarında gibi tarihin içinde koşturuyor Alis. Bir şehir bu kadar mı özenle süslenir insan eliyle, her bir detayı ince ince oya gibi işlenmiş. Çok turistik, çok kalabalık ama bu çok normal değil mi?

Taormina sokaklarında, müzik, neşe, kafelerden yükselen kahkahalar, tadı damağımızda Sicilya aperatifleri ve sokak lezzetleri her yerde. Burada gerçekten insan hafifliyor.

BRUCOLI (37° 16.98’ K, 15° 11.70’ D)

Brucoli sokakları

34 mil seyir yapıp küçük balıkçı köyü Brucoli’de marinanın birazcık batısında demir attık. Efsane bir gün batımı var, sırf bu gün batımı için burada kalınır, en az bir gece. Etna’nın başı dumanlıysa benim de algım sisli, şu manzaraya kaç kadeh kalkar iner, içilir, şarkılar söylenir. Şarkılara, filmlere, kitaplara ilham olmuş nice şehirler geldi aklıma. Meydanda çocuklar koşturuyor, arkada dev bir kaktüs. Kayaları kucaklayan, sarılırcasına kayalara tutunan deniz.

Brucoli’yi aslında bize öneren sevgili Domenico Romeo Sicilya fahri konsolosumuz. Burada kendisiyle ilk defa yüz yüze de tanıştık. Bizim bayrak taşıyıcı misyonumuzla (Türkiye’den çıkarken dünya turundan Antalya’ya dönen Kandiba teknesinden Türk bayrağımızı almıştık) dostluk temennisiyle bayraklarımız hediye ettik birbirimize.

SIRAKUSA (37° 3.53’ K, 15°17.52’D)

Yine çok güzel bir manzarayla girdik büyük koya. Burada dikkat etmeniz gereken şeylerden biri, büyük yolcu gemileri geldiği için, koyda demir atmadan önce sahil güvenliğe anons edip demirleyeceğiniz noktayı öğrenmek. Bir gece kaldığımız demir yerinden gözüme kestirdiğim yer ise, Ortega yarımadasındaki belediye iskelesi. Çünkü şehrin göbeğindeki bu iskele için para ödemiyorsunuz, hem de beş gün boyunca.

Megayatların bağlandığı iskelenin diğer bir ucu normal yelkenlilere ayrılmış. Burada da ana kural yine sahil güvenliği arayıp, iskelede müsait yer olup olmadığını sormak. Lakin ben tüm gün boyunca ne zaman arasam yer yok ve hatta imkânsız dediler. Halbuki karaya çıktığımızda baktık, yan teknelerle konuştuk ve yer vardı. Artık son anonsta “yer var ama ben görüyorum” deyince, o zaman “deneyin” dendi ve biz bağlandığımız gibi kolonimizi de bağladık.

Sonra tabii ben kötü alıştım bu bedava işine ve her gittiğim limanda ve marinada VHF ile sormaya başladım “ücretsiz yer var mı?” diye. Ücretsiz sözcüğünü duyan neredeyse herkes o ana kadar telsize cevap verirken, o sihirli kelime yüzünden ölü taklidi yapmayı tercih etti.

“Cannoli” tatlısını Sicilya’da en güzel yapan pastane Voglia Malta.. Yolunuz düşerse mutlaka uğrayın.”

Ünlü bilim insanı Arşimed’in şehri Sirakusa’da geçen günler üzerine sayfalarca yazabilirim. Antik Yunan dünyasının en önemli, Roma konsülü Cicero’ya göre en güzel şehirlerinden biriymiş.

Her gün kurulu olan pazar, pazardaki esnaf, kullandığı pürmüz nedeniyle ismiyle de çağrışım yaptığı için “Volkano” ismini koyduğum efsane sandviççi. Eğer Volcano günündeyse resmen sanat eseri yapıyor sandviçlerle ve bunu da sahnede bir şov yaparcasına icra ediyor. Ayak üstü köpüklü şarapla yenen istiridyeler, çeşit çeşit baharatlar, yeşil zeytinler, domatesler… Küçücük bir semt pazarı ama her gün gitmelere doyamadım. Neredeyse her öğleden sonra gidip yediğim, ve artık her gün sayıkladığım için lakap edinmeme neden olan “cannoli” tatlısını Sicilya’da en güzel yapan pastane Voglia Malta.. Yolunuz düşerse mutlaka uğrayın.

Siracusa’da kalmışken tabii ki sevgili Fahri Konsolosumuz Domenico Romeo bizi Noto’ya götürdü ve başımız döndü güzelliği karşısında. 1893 depreminde yıkılan Noto Antica, 18’inci yüzyılda yeniden kurulmuş. Eğer Barok mimariye ilginiz varsa burası tam size göre. Gün ışığında sarımsı bir renge dönen süngertaşı, UNESCO Dünya Kültür Mirası kabul edilen şehre farklı bir hava katıyor.

Bir de yine Sayın Romeo’nun tercihiyle Trattoria Ducezio adlı kuytu köşede bir restorana oturduk ve önce küçük kasabada gözlerimiz doydu sonra da bu küçük aile işletmesinde karnımız. Ruhun doruk noktasına çıkması için daha neye ihtiyacı var ki?
Katanya’ya uğramadık, çünkü biz Öz’le burayı ziyaret etmiştik. Aynı şekilde Etna yanardağına da çıkmadık. Fakat buraya gelirseniz yapmanız gerekenler listesinde mutlaka bunlar olmalı, şarap turunu da eklemeyi unutmayın.

Ardından Marzememi, sonra Marina di Ragusa ve Rocca Della Regina’da demir attık. Marina Di Ragusa’da üç gece kaldık. Felaket soluganlı bir demir yeri. Kıç çapası da atmak şart. İki gecenin sonunda pes edip marinaya girdik. Ve buradan otobüse binip ilerideki Ragusa şehrine gittik. Kesinlikle kaçırılmaması gereken bir yer daha. İyi ki de Sicilya’nın güneyinden dolaşmışız dedirten yerlerden biri Ragusa şehri, diğeri de Mazara Del Vallo.

MAZARA DEL VALLO (37° 38.78’K, 12° 35.30’ D)

“Her karar bir vazgeçiştir ne de olsa…”

Sicilya’daki bu son durağımız bize şok üstüne şok yaşattı. Öncellikle burada da alargadaydık. Mendireğin kuytusunda kalmaya çalışarak demir attık. Neredeyse çalkantısız hiçbir demir yeri yokken, burası diğer yerlere göre daha az sallayarak bizi rahat ettirdi. Karaya çıkmadan önce ise birden ezan sesi duyduk. Türkiye’den ayrıldığımız günden bu yana, hem de hiç beklemediğimiz bir yerde ilk defa ezanla karşılaşmak, bizi çok şaşırttı. Memleket özlemi düştü içimize. Çok kültürlü mozaik, bunun binalara, sokaklara yansıyan hali, etkileyiciydi. Burası bence Sicilya’nın pasaklı sokak çocuğu ama renk ve çeşitliliğiyle akıllarda yer eden görüntüler barındırıyor. Ara sokaklarında İtalyan’dan çok Tunuslu görebilirsiniz.

Yalnız burada botu bırakmak dert oldu. Marina bizi kabul etmedi, yüksek yüksek taş iskeleler ve her yerde kocaman balıkçı teknelerin bağlı olduğu ufak ve kirli bir nehir. İlerledikçe ilerledik yer buluruz hayaliyle, lakin en sonunda saçma bir yere bağlama girişiminde bulunurken, bir balıkçı oraya bağlarsak botun çalınabileceğini o yüzden kendi teknesine bağlamamızı söyledi. Biz de hep bu anı bekliyormuşuz gibi hiç ikiletmedik teklifi, botları ona bağladık ve rahatça şehri dolaştık hem de iki gün boyunca. Ama daha nezih yerleri tercih ediyorsanız burayı denemeyin.

Sicilya’nın kuzeyinde görmek istediğimiz çok yer vardı ancak yola devam etmek lazım. Tam bu noktada bir karar verip Sicilya’nın kuzeyine uğramayarak, rotayı Sardunya geçişi öncesi demirlediğimiz son iki küçük ada olan Favignana ve Marettimo’ya çevirdik.
Her karar bir vazgeçiştir ne de olsa…

DAHA AZ ATIK MÜMKÜN PRATİK ÇÖZÜMLER

• Gittiğimiz yerlerde lokal ve küçük esnafı desteklemek adına (çok büyük fiyat farkı yoksa) tezgâhlardan, pazarlardan alışveriş yapmaya çalışıyoruz. Bu da küçük küçük etkileri olan güzel bir alışkanlık.
• Muhakkak çantanızda alışveriş için çanta taşıyın, hele de bu alışveriş çantası bez ve artık kumaşlardan kendi yaptığınız ise bu daha da güzel.

SİCİLYA FAHRİ KONSOLOSUYLA BULUŞMA

Sicilya Fahri Konsolosumuz Domenico Romeo

Sicilya’da bizi çok güzel bir sürpriz bekliyordu. Türkiye’den çıkarken bir sonraki dünya turu yapacak olan bir başka deniz sevdalısına vermek üzere, altı yıllık dünya turundan geri dönen Kandiba teknesinden, emanet aldığımız Türk bayrağımızın hikâyesini yazmıştım. Bundan çok etkilenen Sicilya Fahri Konsolosumuz Domenico Romeo ile tanıştık. Romeo, 1987’den bugüne Sicilya’da fahri konsolosluk unvanını en uzun taşıyan kişi.

Bir zamanlar Augusta ve Siracusa limanlarında gemi acentesi olan Romeo, 1990 yılında bir tur operatörü şirketi kurmuş. Fahri konsolos olarak, Türkiye ve Sicilya’nın farklı belediyeleri arasındaki kültürel, turistik ve ticari bağlantıları arttırmaya çalışıyor, belediye delegasyonlarının toplantılarını organize ediyor, özellikle de Ege (Çeşme, Edremit, İzmir, Kuşadası, Bodrum) ve Akdeniz (Antalya, Tarsus, Muratpaşa) kıyısı boyunca.

Denizle ilişkiniz nasıl?

Adada yaşayan herkes gibi deniz ana tutkum olmuştur her daim. Bu iş seçimimi de etkiledi tabii. 1980 yılından bu yana kaptanlık lisansım var. Kendi teknem de vardı; 16 metrelik bir trimaran. Onunla yaz mevsimlerinde Sicilya’nın ana limanlarını, Aeolian adalarını, Malta’yı, Adriyatik denizini, Hırvatistan’ı ve Karadağ’ı ziyaret ettim.

Türkiye’de bir belediye ile ya da kuruluşla denizcilik üzerine bir işbirliğiniz var mı?

2010 yılında Bodrum Belediyesi ile birlikte süngerciliğin daha iyi tanıtılması amacıyla bir proje gerçekleştirdik. Projede ünlü süngerci Aksona Mehmet ve teknesi “Aksona Mancorna”, Akdeniz’de süngerciliğin antik dönemlerde yapıldığı ana limanları ziyaret ederek yer aldı. Bodrum’dan başlayıp, Kalimnos, Malta, Siraküza, Augusta, Licata Mazara del Vallo, Pantelleria ve Tunus’a kadar uzanan bir projeydi. Her limanda lokal dalgıçlar ve denizcilerle toplantılar düzenlenip, süngerlerin bulunduğu noktalar üzerine bilgi, haber alışverişi yapıldı.

Sicilya’yı kendi toprağı gibi seven Aksona Mehmet ile aramızda, Sicilya’dan Bodrum’a dostluk bağı oluşturduğu için bu projeye kendi adıma da minnettarım. Ayrıca Aksona Mehmet ve teknesi en son bu yıl (2022) Stella MARİS tarafından organize edilen, dünyanın tüm limanlarında faaliyet gösteren ve milliyetleri ve dinleri ne olursa olsun tüm denizcilere insani yardım sağlayan ve onları desteklemeyi amaçlayan uluslararası bir organizasyona da katıldı.

Sicilya’yı ziyaret eden çok sayıda Türk yelkenci var mı?

Pek çok Türk teknesi düzenli olarak Sicilya limanlarına uğramakta. Sicilya’nın birçok yerinde marinalar var ve Sicilya’nın Akdeniz’deki stratejik konumu göz önüne alındığında, kış dönemi için de, teknelerin kışlaması konusunda, tercih edilebilir. Katanya’dan İstanbul’a direkt uçuşlar var.

Şahsen Türklerin Sicilya’yı gerçekten sevdiklerine inanıyorum, çünkü burada kendilerinde olan, benzer gelenek ve misafirperverliği hissedebilmelerinin yanı sıra, Akdeniz lezzetleri açısından zengin bir mutfak buluyorlar. Sicilyalı denizciler, diğer ülkelere olduğu kadar Türk denizcilere de her zaman bilgi konusunda yardım etmeye çok istekliler. Türk bayraklı teknelere veya Türklere ait teknelere, özellikle ikamet ettiğim ve ofisimin bulunduğu Sirakusa’da ve diğer yerlerde yardım etmeye hazırım.

Mail: romeo@tvttravel.com
Tel : 00393420956011

Dergimizi Turkcell Dergilik ve Magzter uygulamasını IOS ve Android tabanlı tablet ve telefonlarınızdan indirerek okuyabilirsiniz.