Güneşli sabahın tadını çıkaran Atlantik, geminin üç kez çaldığı düdükle yerinden zıplar. Ama sadece arka direkteki yelkeni açık trimarandakilerin kılı bile kıpırdamaz. Londra’dan Karayipler’e giden geminin kaptanı Richard Box gözcü bırakmadan uyuyan tedbirsiz denizcilere kızsa da hasta veya yaralı olabileceklerini düşünüp endişelenir.
Azor Adaları’nın 600 mil güneybatısında Atlantik’in ortası. 10 Temmuz 1969 saat 07:50. Kraliyet Postaları gemisi Picardy’nin kaptanı makineleri stop ettirdikten sonra filika hazırlatır. Üç denizciyle birlikte trimarana giden birinci zabit birkaç kez seslendikten sonra Teignmouth Electron’un güvertesine çıkar. Tekne boş ve dağınıktır: Bulaşık dolu eviye; içi dışına çıkmış iki telsizin parçalarıyla dolu ve her yerinden kablo sarkan bir salon; pis uyku tulumu yüzünden leş gibi kokan ön kamara… Harita masasının üzerinde iki seyir defteriyle bir telsiz kayıt defteri gözüne ilişir. Güvertede kazayı çağrıştıracak bir belirti yoktur, cansalı da yerindedir. Yalnız yolculuk yapan yelkencinin denize düştüğünden nerdeyse emin olmuştur. Ama hava kötü olduğu için değil. Çünkü salondaki masada teneke kutunun üzerinde bir havya durmaktadır. Eğer denizci bir dalgayla güverteden sürüklense aletin orada kalması mümkün değildir. Zaten hava da o bölgede uzun süredir sakindir. Defterleri alıp tekneden ayrılır.
Gemidekilerden biri teknenin adını hatırlar. Gazeteden kesip sakladığı Altın Küre Yarışı’na ilişkin kupürde trimaranı kullananın İngiliz vatandaşı Donald Crowhurst olduğu yazılıdır. Kaptan Londra’ya durumu bildirdikten sonra tekneyi güverteye alır ve o sularda denize düşen birisinin uzun süre hayatta kalamayacağını bile bile kayıp denizciyi arama talimatı verir. Sonra da bir ipucu bulma umuduyla seyir defterlerine gömülür.
Kötü haber kısa sürede, yarışı düzenleyen Sunday Times gazetesine, Crowhurst’ün ailesine ve basın sözcüsü Rodney Hallworth’a ulaşır. Gazeteden muhabir Nicholas Tomalin, bir fotoğrafçı ve Hallworth, Picardy’yi karşılamak üzere Dominik Cumhuriyeti’nin başkentine gelirler. Crowhurst’ün başına neler geldiğini seyir defterlerinden öğrenen kaptan gemi yanaştığında Hallworth’u kamarasına davet eder ve yelkencinin ailesinin iyiliği için defterlerden birindeki ‘Felsefe’ başlıklı bölümü yok etmesini önerir. Ama ertesi gün soruşturmayı yürüten hâkim yırtılan sayfaları isteyince gerçeği saklamak imkansızlaşır. Ayrıntıları öğrenen yelken dünyası çalkalanır.
Şöhret Uğruna yazı dizinin birinci bölümünün devamını Eylül 2017 sayımızda okuyabilirsiniz.