Doğukan Manço

Doğukan Manço

Fiziksel ve mental sınavlarıyla izlerken bile insanı yoran Survivor’ın iddialı yarışmacılarından Doğukan Manço ’yu Dominik’e gitmeden üç gün önce alıp buz gibi havada yelken bastık. Bizden sınavı geçti, sıra Survivor’da.

Röportaj: Zeynep Yayınoğlu Fotoğraf: Murat Kodal / Yeryüzü İletişim

Aslında her şey soğuk bir kış gününde başlamadı. Aslında onu da ilk kez o gün görmedik. Ve aslında o bugüne kadar röportaj yaptığımız birçok isimden farklı bir yere sahipti. Anlatması zor bir tanışıklık hali. Bir değil; birkaç nesli birden etkilemiş bir müzisyenin; dini, inancı, siyasi görüşü ne olursa olsun, her kesimden insana aynı sempatiyle yaklaşmış ünlü bir ismin oğlu olmak; sanıyoruz hiç kolay değil. Zira bugün bile, televizyon dünyasında ne kadar ünlü olsa da sokaktaki birçok insan onu döndürüp ilk cümlesinde babasından söz ediyor. Bunun da zorluğu bir yana… Biz röportaj yaparken yanımıza gelenlere, yolda yürürken durup onu izleyenlere dikkat edince tek bir ortak nokta buluyoruz. Hepsinin yüzünde aynı sempatik ifade.

DENİZİN REHABİLİTE EDEN BİR YANI VAR
Mübalağa değil, buz gibi bir günde buluştuğumuzda açıkçası bizim tarafımızda büyük bir çekince vardı. Sabahın köründe, -2 derecede denize çıkmayı kim ister, kim bunu göze alır ve kim dayanır? Çok tutkulu bir denizci olsanız bile modern insanın konformist tarafının ağır basacağı yerler var. Bu da işte o bahsettiğimiz tarafından mazerete ihtiyacı olmayan bir gün. Haliyle buluşma öncesinde hayli gergin saatler geçiriyoruz. Ya söylenirse, ya üşürse, ya “bugünü mü buldunuz?” derse. Diyebilirdi. Çünkü Survivor için Dominik adasına gitmesine sadece birkaç gün vardı ve hasta olmaması gerekiyordu. Demedi. Söylenmedi. Ve hatta Kechi Sailing’den deneyimli kaptanımız Süleyman Er bile çekim kısmını kısa tutmamızı önerirken Doğukan, “yelken açmayacaksak ne demeye çıktık?” bile dedi. Kıramadık.

Bugün bize küfrettin mi?
Hayır, Survivor öncesi denizde olmak çok iyi geldi. Keşke hava iyi olsaydı ve vaktimiz olsaydı… Saatlerce dönmeyebilirdim.

Nasıldır ilişkiniz denizle? Sevişir misiniz?
Çocukluğumda tam bir su kuşuydum. Çıkmazdım denizden. Annemden geçmiş herhalde. Babam biraz daha mesafeliydi denize karşı. Ben çok severdim yüzmeyi, dalmayı. Hâlâ da öyle.

Denizci kimdir sana göre?
Deniz hakkında bilgisi olan ama risklerine de saygı gösterendir denizci. Hata yapma lüksü yoktur onun. O yüzden dikkatli ve konsantrasyonu yüksek biridir. Bir de denizi hissedendir. Dolayısıyla kalp ve beyin uyumu kusursuz olmalıdır. Denizin sadece “ıslak” bir yer olmanın ötesinde iyi bir dost olduğunu bilendir.

Denizin, suyun insan üzerinde nasıl bir etkisi var sence?
Denizin rehabilite eden bir tarafı olduğunu düşünüyorum. İster tek başına, ister ekip halinde; denizde olmanın insana özgüven kazandırdığına inanırım. Ruhu olan, insanı aydınlatan bir durum denizde olmak…

Sen suyun altını mı tercih edersin, üstünü mü?
Denizin üstünde ayrı keyif var, altında ayrı. İkisini de ayrı seviyorum. Denizde rahatlıyor, her defasında yeni şeyler öğreniyorum.

Annen Lale Hanım profesyonel hakem ve yelkenci olduğu için onu oldukça sık görüyoruz. Peki ya sen? Yelkenle aran nasıl?
İyi, gayet iyi. Yazları ailece teknede oluyoruz zaten. Dolayısıyla bunun keyfini de biliyorum, zahmetini de. Denizin üstünde olmayı seviyorum ama suyun içinde olmak başka bir şey benim için.

Kendine ait bir tekne fikri şu an ajandanda yok diye düşünüyorum.
Evet. Şu an kendime zor zaman ayırırken bir tekne alma fikri çok uzak. Tekneyi aldın mı, çocuk gibi bakımı var. Yapmasına yaparım, onun zahmetiyle ilgili bir sıkıntım yok ama zamanım olmadığı için şimdilik böyle bir plan da yok.

Adrenalin bağımlısı biri olarak yelken yarışlarını nasıl değerlendiriyorsun? Yeteri kadar adrenalin var mı?
Var tabii. Oradaki mücadele yeterince adrenalin salgılatıyor. Rüzgârı hissetmek müthiş bir his. Karada da denizde de adrenalini seviyorum. İnsana yaşadığını hissettiriyor.

Doğukan Manço ’yu Dominik’e gitmeden üç gün önce alıp buz gibi havada yelken bastık.
Doğukan Manço ’yu Dominik’e gitmeden üç gün önce alıp buz gibi havada yelken bastık.

GERÇEK BİR SURVIVOR
Gayet anlaşılır bir mazeret. Suyun altını sevdiğini söyledin. Bu da sana Survivor’da sağlam bir ayrıcalık kazandıracak sanırım.
Survivor zor bir yarışma. Birçok farklı ayağı var. Bedenin güçlü olacak, sabırlı olacaksın, ruhen düşmeyeceksin. İyi dalıyor, yüzüyor olman sadece bir tanesi.

Haklısın. Yarışma öncesi nelere hazırlanıyorsun?
Survivor’a gireceğimi öğrendiğimden beri spora vakit ayırıyorum yeniden. Bir de tabii bu ara kilo almaya çalışıyorum. Adaya gidince insan inanılmaz kilo veriyor. Geçen sefer ikinci haftada mayomu iki parmak daralttık, sonra iki hafta daha geçti ve iki parmak daha daralttık. Bu sefer bunu bildiğim için yağ kazanmaya çalışıyorum.

Adada balık tutmak dünyanın en önemli meselelerinden biri. Sen nasılsın bu konuda?
Fena değilimdir. İzleyince görürsünüz. Geçen sefer de kötü değildim açıkçası. Ama bu sefer Dominik’te olacağız. Orada balık çok daha az. O yüzden bölgeyi araştırmaya verdim kendimi. Nerede ne balıkları var, nasıl yakalanırlar filan. Hepsinin de farklı özellikleri var, ders gibi çalışıyorum.

Adadaki en büyük zorluk ne olacak sence?
Bence açlık. Adada miden doysa gözün doymuyor. Doğukan Manço olarak Survivor’da öğrendiğim buydu. Bir anda avcı toplayıcı moda giriyorsun. Aç kalacağını bildiğin için sürekli depolama isteğin oluyor. Vücuda depolama, cebe depolama. Alex’le Brezilya ödülü kazanmıştık mesela geçen sefer. Restoranda ben, ne kadar peynir yiyebilirim derdindeydim. Ekip kalktı, ben tabaktaki peynirleri cebime attım. Böyle bir hal. Burada anlaşılması zor bir durum.

Bence asıl zorluk fiziksel değil. Uzaklık hissi, bir adada, gündelik hayatında belki de hiç görüşmeyeceğin insanlarla kapalı kalma hissi daha zor değil mi?
Elbette. Ama ben sabırlı biriyimdir. Artık kolay kolay da sinirlenmiyorum. Eskiden daha kolay ve daha çok sinirlenirdim. Şimdi daha iyiyim bu konuda.

Adaya gitmene sadece birkaç gün var. Gergin misin?
Bu sene bir gerginlik var üzerimde çünkü çok sıkı rakiplerim var. Geçen sefer yüzde 50-50 görüyordum. Şimdi hepsi en iyileri. Bu da bayağı gergin bir durum yaratıyor elbette.

Peki sence sonuç ne olur?
Aklımda benim finalde olduğum bir yarışma var elbette. Ama bunun dışında bir şey diyemiyorum. Herkes çok iyi çünkü. Her şey adada belli olacak.

Denizde rahatlıyor, her defasında yeni şeyler öğreniyorum.
Denizde rahatlıyor, her defasında yeni şeyler öğreniyorum.


BARIŞ MANÇO SEVGİSİ ÖRF, ADETLER GİBİ

Soğuk havaya, rüzgâra ve kahvaltısız bünyelere rağmen denizin hakkını verdik. Sonrasındaki röportaj kısmıysa masamıza gelen ziyaretçilerimiz sayesinde defalarca bölündü. Survivor’da kendisini destekleyeceğini söyleyenler, ona olan sevgisini dile getirenler, bir de Dominik’te aç kalacağını düşündüğünden masamıza sürekli ikramda bulunan kafe sahipleri… Haliyle sormadan edemedik…

Bugüne kadar sayısız röportaj yaptık ama kimsenin yanına bu kadar çekincesiz bir şekilde yaklaşıldığını görmemiştik.
Bizi kendi akrabaları gibi görüyorlar sanırım. Batıkan’da da, bende de aynı durum oluyor. İnsanlar yanımıza yaklaşırken terslenmeyeceklerinden de eminler. Moda’da yürüyüş yapıyorum mesela. Kapişonu, gözlüğü takıyorum, görsen tanımazsın. Birden biri görüyor ve konuşmak istiyor. Öyle “merhaba, merhaba” da değil. Bayağı sohbet durumu. Çocuklar, teyzeler, amcalar… Fark etmiyor…

Nasıl oluyor peki bu? Senin aslında nasıl biri olduğunu bile bilmeden sevmek?
Sizin sayenizde. Babama duyulan sevgi, örf ve adetler gibi nesilden nesile geçiyor. Atatürk gibi. Hiç görmesek de içimizde bir yeri var. Üstelik sadece sizde değil. Sizden önceki nesilde de vardı. Sizin sayenizde de bir sonraki nesle aktarılıyor. Ve sanıyorum onlar da kendi çocuklarına aktaracak.

Terslemez misiniz hiç gerçekten?
Hayır. Niye tersleyelim? İnsan sevgiye böyle karşılık veremez. Babamın nasıl bir etkisi olmuşsa büyük bir sevgiyle yaklaşıyorlar. Terslemek mümkün değil.

Zorluğu yok mu peki Barış Manço’nun oğlu olmanın?
Elbette var. Hatta oldukça zor tarafları var. Her zaman istediğin gibi hareket edemiyorsun mesela. Her hareketini düşünmek, söyleyeceğin her sözü tartmak zorunda kalıyorsun. Biriyle konuşurken mesela karşımdaki kafamın dağınık olduğunu düşünebilir. Halbuki kafam bir yandan dönüp duruyor. Doğru kelimeleri seçmeye çalışıyorum. Hele hele de konu oysa işler daha da zorlaşıyor. Yorucu bir tarafı olduğu kesin. Ve bu uzun yıllardır böyle.

Müzik çok küçük yaşlarda girdi hayatıma. Çocukluğumda piyano ve gitar dersleri aldım.
Müzik çok küçük yaşlarda girdi hayatıma. Çocukluğumda piyano ve gitar dersleri aldım.


Her zaman da bu kadar pozitif görünmek zorunda değilsin ya…

Öyle hissediyorum. Aslında genelde de pozitifimdir zaten. Ama yine de moralimin bozuk olduğu zamanlar olabiliyor tabii ki. Benim de keyfim kaçabiliyor. Canım bir şeye sıkılmış olabiliyor. Böyle zamanlarda da saklanmak istediğim doğru. Ama böyle bir anda bile yanıma bir çocuk gelse ve babamla ilgili konuşmaya başlasa modum hemen değişiyor. Onun pozitif etkisi altına ben de giriyorum.

Babadan ünlü olmanın böyle bir zorluğu var demek…
Evet. Diyelim ki başarısız oldum, laf getireceğim kişi ben değilim. Ailem devreye giriyor. Babam devreye giriyor. Yaptığım her işte bunu düşünüyorum haliyle.

Müzisyen bir babanın oğlu olmanın nasıl bir ayrıcalığı oldu?
Müzik çok küçük yaşlarda girdi hayatıma. Çocukluğumda piyano ve gitar dersleri aldım. Ama zaten ben çok küçükken kasetlerin içindeki bantları kesip birbirine yapıştırırmışım. Meğer kendimce remix yapıyormuşum.

Harika. Profesyonel olarak müzik ne zaman hayatına girdi?
Üniversitedeyken Florida Türk Radyosu’nda program yapıyordum. Radyo programcılığını sevmiştim. Sonra 2008-2010 arası babamın anma günlerinde ve sosyal sorumluluk projelerinde DJ’lik yapmaya başladım. Ama profesyonel olarak 2011’de başladı. 2012’de de Manço Production’ı kurduk ve o günden beri hayatım tamamen müzik oldu.

İşte gurur tablosu. Soğuğa, açlığa aldırmadan çıktık ve Kechi Sailing ekibinden kaptanımız Süleyman Er’in yüzünü kara çıkarmadan geri dönmeyi başardık.
İşte gurur tablosu. Soğuğa, açlığa aldırmadan çıktık ve Kechi Sailing ekibinden kaptanımız Süleyman Er’in yüzünü kara çıkarmadan geri dönmeyi başardık.

Barış Manço’nun oğlu olmasan müzik yapar mıydın?
DJ’lik olurdu herhalde. Ama daha çok mekanik bir şeyle uğraşırdım diye düşünüyorum.

Mekanik derken otomobil mi örneğin?
Evet, otomobiller hayatımda önemli bir yer tutuyor.

Bu da babadan gelen bir ilgi miydi?
Hem annem hem babamdan. Babamın klasik otomobil, annemin de spor otomobil tutkusu vardı. Ben de elbette onlardan çok etkilendim. Üç yaşında pedallı araba kullanmaya başladım. Sonra altı yaşına geldiğimde karting yapıyordum.

Şu an sanki müziğe konsantre olduğun için otomobil biraz geride kalmış gibi…Sakin Ol, inanılmaz bir başarı yakaladı. Youtube’da 51 milyon kez izlenmiş. Nasıl bu kadar popüler oldu?
Evet, çok iyi gidiyor. Bu parça sayesinde ayda 12 ekstraya çıktık. Müthiş bir şey oldu. Bu tempoda haliyle bazı şeylerden feragat etmem gerekiyordu.

Evet, vakit yok açıkçası. Bunu bir meslek olarak icra edemem, çünkü kendimi müziğe verdim ve sürekli öğrenmeye çalıştığım bir şeyler var. O yüzden otomobil biraz geride şu anda.

Hayatın yüzde yüz müzik mi şu an?
Evet, bir senedir öyle. Spor yapmıyorum. Bu benim için çok acayip bir şey. Son 2-3 aydır çalışıyorum biraz ama bir yıldır kendime vakit ayırmadım. Doktora bile gidemedim. Tamamen müziğe verdim kendimi. Ekstralar yüzünden yeni bir projeye bile oturamadım. Şimdi bir parça üzerinde çalışıyorum ama bakalım ne zaman çıkacak…

Nasıl bir şey?
Ben batı ritmini doğu ezgileriyle birleştirdiğim çalışmalar yapıyorum. Bu da öyle bir şey olacak. Survivor dönüşü dinleyebileceksiniz ama şimdilik sürpriz olsun gerisi… MBY

Dergimizi abone olarak ya da Turkcell Dergilik ve Magzter uygulamasını IOS ve Android tabanlı tablet ve telefonlarınızdan indirerek okuyabilirsiniz.