Dağların zirvelerinden dalgalara; Müge Naoko Gönül

Dağların zirvelerinden dalgalara; Müge Naoko Gönül

Denizden dağlara, karlı zirvelerden dalgalı kıyılara uzanan macera dolu bir yaşam Müge Naoko Gönül’ünki. Japon ve Türk kültürünün birleştiği bir ailede büyüyen Gönül ile yaptığı ekstrem sporları, yaşadığı maceraları, hayvan sevgisini ve denizi konuştuk.

RÖPORTAJ: Betül Usta

Dağcı, yelkenci, snowboard’cu, kitesurf’çü… Tüm bu ekstrem sporları kişiliğinin bir parçası haline getiren kişi, Müge Naoko Gönül. 30 yaşında ve İstanbul’da yaşıyor. Annesi Japon, babası Türk olduğu için iki kültürün birleştiği bir ailede büyümüş. Boğaziçi Endüstri Mühendisliği’nden mezun olduktan sonra çeşitli kurumsal şirketlerde ve start-up’larda pazarlama ve büyümeden sorumlu olarak görev almış. “En büyük tutkum, dünyayı ve doğal güzellikleri doğa ve ekstrem sporlarla keşfetmek; bu yolda aynı heyecanı hisseden, doğa sevgisini paylaşan insanlarla tanışmak ve paylaşmak” diyor.

Ekstrem sporlara ilginiz nasıl başladı?
Sanıyorum bunun sinyalleri çocukluğumda saklı. Küçüklüğümden beri hiç evde oturmayan aktif bir çocuk olmuşum. Ya bisiklete biner ya da dışarıda top oynar, ağaçlara tırmanır, üstüm başım kir içinde, dizlerim mor eve gelirmişim. Annem gençliğinde Japonya’da yaşarken kayak yarışlarına katılırmış, benim de küçük yaşta snowboard’la tanışmamı sağladı. İlk defa o zaman doğanın, bedenimin ve zihnimin bu kadar iç içe geçtiği bir sporun kişiliğimi nasıl beslediğini fark etmiştim. O yaştan itibaren dağ sevgim hiç bitmedi, katlanarak devam etti. Boğaziçi Üniversitesi’nde snowboard takım kaptanlığı yaptım ve yarışmaya başladım, yarışlar kadar nefesimin kesildiği, kalbimin hızlı attığı an bilmiyorum! Dağlarda snowboard ve doğa yürüyüşlerinde bulduğum huzuru ve tutkuyu, denizde yelken ve kitesurf’le keşfettim. Ekstrem sporlarda kendimi geliştirdikçe o kadar güzel insanlarla ve doğal harikalarla karşılaştım ki, bu bir hobinin ötesinde kişiliğimin önemli bir parçası haline geldi. Anda kalmak derler ya, ekstrem sporlar yaparken anda kalıp dolu dolu yaşadığımı hissediyorum.

Yelkenle yolunuz nasıl kesişti?
Yelkenle ilk olarak üniversitemin yelken takımı sayesinde tanıştım. Denizin üzerinde olmak bana İstanbul’dayken, İstanbul’dan kaçmak gibi gelmişti. Sanki tüm şehir susuyor da yerini dalgalar ve günbatımı renkleri alıyor gibi. O zamandan itibaren denizin üzerinde olmak ve yelken yapmak benim için artık şehirden bir kaçış değil, kendime dönüş olmaya başladı. Üniversiteden mezun olduktan sonra o dönem çalıştığım Unilever’de arkadaşımla yelken takımı kurduk, yarışmaya başladık ve dağlarda yarışırken hisssettiğim heyecan tekrar hayatıma girdi. Ah o start anı, finiş anı ve birkaç metrekarede yaşanan takım ruhu ve diyaloglar!

Aralık 2019’da, 5 bin 364 metre yüksekliğindeki Everest Base Camp’e çıktım. Hem fiziken hem de ruhsal olarak hayatımda unutamayacağım bir tecrübe yaşadım.
Yaptığınız sporlardan favoriniz var mı?
Yaptığım sporlar sezon sporları olduğu için işin en güzel yanı aralarından seçmeme gerek kalmıyor olması. Kış sezonunu snowboard yapmak için, yaz sezonunu güneşli ve rüzgârı orta sert bir havada yelken ve kitesurf yapmak için bekliyorum. Bir tane seçmem gerekirse snowboard’un yeri bende çocukluğumdan beri çok özel. Benim için ekstrem sporların başlangıcı olduğu, diğer sporlara başlamama ve şu an hayatımda olan güzel insanlarla tanışmama vesile olduğu için snowboard.

Tırmandığınız en yüksek yer neresiydi?
Aralık 2019’da, 5 bin 364 metre yüksekliğindeki Everest Base Camp’e çıktım. Hem fiziken hem de ruhsal olarak hayatımda unutamayacağım bir tecrübe yaşadım. Nepal kültürünü ruhen ve bedenen yaşamak, bu yolculukta karşıma çıkan bu anları paylaştığım dünyanın dört bir yanından insanlarla tanışmak inanılmazdı. 2020 yılına Everest Base Camp’te zirvede girersem tüm yıl öyle geçer dedim ancak yılın devamında dünya yok olmaya karar verdi. Bir sonraki sene Ağrı dağına tırmandım ve birkaç ay önce Erciyes zirve tırmanışı yaptım. Sıradaki hedefim olarak 5 bin 895 metredeki Kilimanjaro zirvesi beni çağırıyor gibi hissediyorum. Umarım yakın zamanda gitme şansı bulabilirim, fikri bile çok heyecanlandırıyor.

DENİZ BENİM MEDİTASYONUM

Deniz tüm bu maceraların neresinde?
Doğanın yeşil ve mavi renkleri benim meditasyonum. Yoğun geçen bir günün ardından deniz kenarına gidip dalgaları izleyince günün tüm yorgunluğu ve stresi gidiyor. Hava yelkene, sörfe uygunsa erkenden uyanıp denize gitmek hayatımdaki en güzel sabahlar. Denizin sakin olduğu değil, dalgalı ve fiziksel direnç gerektirdiği günler daha çok heyecanlanıyorum. Denizin, dalgaların, rüzgârın gücünün yanında insan olarak ne kadar kırılgan ve küçük olduğumuzu hatırlıyorum. Doğaya karşı değil, ancak doğaya uyumla hareket edebildiğimizi, onun kurallarına karşı değil onun kurallarına uyarak istediklerimizi başarabileceğimizi düşündürüyor bana. Su altında, üstünde geçen maceraları unutmamak ve başkalarıyla paylaşabilmek için bol bol fotoğraf çekmeye çalışıyorum.

Yarışlar nasıl geçiyor? İlgilendiğiniz diğer alanlara nazaran yelken biraz daha ekiple yapılan bir spor. Bu yönü farklı geliyor mu?
Yarışmaya başladığımdan beri, yelken benim için apayrı bir tutku haline geldi. Şirketimizde iki kadın olarak sıfırdan bir takım kurmak, o ekiple beraber gelişmek, ekip arkadaşlarımla aynı heyecanı paylaşmak ve deniz üzerindeki bu adrenalini tatmak harika. Yelkenin ekip sporu olması, takım olarak hareket edebilmek benim için çok değerli. Aynı teknede beraber üzülüp beraber seviniyoruz. Şehirde masa başında yaşayamayacağımız yakınlığı, sohbeti ve maceraları beraber deniz üzerinde yaşıyoruz.

Yelkenle seyir yapmak için favori bir rotanız, favori koylarınız var mı?
Mümkün olduğunca kalabalıktan kaçmak, bol bol yıldız görebilmek için sezon dışındaki aylarda Göcek koylarına, Selimiye, Bozburun, Söğüt, Bozukkale taraflarında sakin koylara gitmeye çalışıyoruz. Arkadaşlarımla Bozukkale’ye uğrayıp kaleye çıkmak, Hurmalıbük’te hurma ağaçları manzarasında yüzmek yazlarımın en güzel anılarından.

Yelken yaparken unutamadığınız bir anınızı paylaşır mısınız?
Üniversitede exchange ile Boston’da okurken tanıştığım Fransız arkadaşımın ailesiyle 2016 yılında Fransa’nın Bretanya bölgesinde ilk defa okyanusta yelken yapma fırsatı buldum. Lorient’ten yola çıkarak, görünce teker teker aşık olduğum Fransız adalarını ziyaret ettik. Rüzgârın şansımıza 20-25 knot’lardan aşağı düşmediği, bol orsalı gittiğimiz çok keyifli bir yelken seyriydi. Arkadaşımın babası yelkenliye beni alırken macera sevip sevmediğimi sormuştu, ne demek istediğini seyirdeyken anladım! Claude Monet’in resimlerine konu olan gördüğüm en güzel adalardan Belle-île-en-Mer’i yelkenle ziyaret etmek, Atlas Okyanusu’nda yelken yapmak hayatımda unutamayacağım bir yolculuk oldu.

Aynı zamanda Türk Eğitim Vakfı’nın üstün başarı bursu mezun bursiyerlerinden Müge Naoko Gönül, yeni hedef olarak eğitime erişimi olmayan kız öğrencilere destek için Afrika’nın en yüksek dağı olan Kilimanjaro’ya tırmanacak.

Japon ve Türk kültürlerinin size yansımaları nasıl oldu?
İlkokuldan önce bir süre Japonya’da yaşadım, okul hayatıma babamın işi nedeniyle Türkiye’de başladıktan sonra burada hem Japon hem Türk okullarında okumaya devam ettim. İki kültürün birleştiği bir ailede büyümek ve benim gibi melez arkadaşlarımın olması kendimi dünya vatandaşı olarak hissetmemi sağladı. İki kültür bence birbirinden çok farklı, yaşadığım ve gezdiğim yerlerde adaptasyonumun yüksek olması sanıyorum küçük yaştan itibaren değişik kültürlerde büyümemden kaynaklanıyor. Türk olmanın getirdiği sıcak kanlılığı ve rahatlığı; Japon olmanın getirdiği düzeni, çevre duyarlılığını ve karşılıklı saygıyı çok seviyorum.

Hayvan sevginizden, onları yolculuklarınıza nasıl dahil ettiğinizden söz eder misiniz?
Çocukluğumdan itibaren hayvan sevgisini bana aşılayan bir ailem olduğu için bir köpeğim, iki kedim, bir hamsterım (yavru erkek olarak eve gelen hamsterımız, ikinci gün doğurunca 10 hamsterım oldu!), bir muhabbet kuşum ve bir sürü balığım oldu. Şu an yedi senedir sahiplendiğim bir kediye bakıyorum. Kedim olduğu için doğa yürüyüşlerimize arkadaşlarımın köpekleri eşlik ediyor. Bu yürüyüşte kaç kişiyiz diye hesap yaparken onları da muhakkak dahil ediyoruz. Yemek ve lojistik hesabında +1 olarak ekliyoruz, hesap paylaşımında maalesef ekleyemiyoruz. Artık o kadar ekibimizin parçası oldular ki, beraber tırmanıyoruz, sörf yapıyoruz, onlar eğlendikçe bizler daha çok eğleniyoruz. Kısacası beraber öğrenip beraber keşfediyoruz.

Müge Naoko Gönül röportajın devamını Ağustos (177.) sayımızda yayınlanmıştır.

Dergimizi abone olarak ya da Turkcell Dergilik ve Magzter uygulamasını IOS ve Android tabanlı tablet ve telefonlarınızdan indirerek okuyabilirsiniz.