Dümeni dünya sularına kıran Sal, bu bölümde Mora’yı keşfediyor. Agios Kosmas’tan Monemvasia’ya, Hidra’dan Zakintos’un mağaralarına küçük kazalar ve büyük manzaralar eşliğinde üç haftalık bir Ege seyri…
Yazı ve Fotoğraflar: Sema – Sencer Salbaş
AGİOS KOSMAS MARİNA / 16 HAZİRAN -18 HAZİRAN
15 Haziran Pazartesi günü öğleye doğru Atina havalimanına indik. Üç haftadır kızımızın yanında Ottawa-Kanada’dayız. Sal’ı evimiz bellemişiz ki bayağı özledik yatağımızı. Heyecanla marinaya dönmeyi bekliyoruz, gece uçakta pek uyumadığımızdan kafamız bir dünya.
Kanada’ya giderken Sakin rezil rüsva olmasın diye Türkiye’de evlerine alan dostlarımızın 18 Haziran Çarşamba günü uçak biletleri var teoride. Minnacık yaşlı köpeğimiz Sakin’i (13) de getirecekler, onlar da bizimle 2-3 hafta kalacak, beraber Mora’nın altını döneceğiz. Fakat gel gör ki, Sakin’in uçağa binebilmesi için titrasyon testi gerekiyor.
Ancak test, pandeminin yaşandığı yıl, bir önceki yıla göre 15 gün geç yapıldı diye, Türkiye’den çıkış belgesi alınamıyor. Sakin uçağa binemeyecek, o kesin. Nasıl gelecekler sorunu başlıyor. Titrasyon testini yeniden yaptıralım yaptırmasına ama sonucun çıkması için üç ay süre gerekiyor.
Oysa üç ay sonra biz İspanya civarlarında olmalıyız. Sorun büyüyor da büyüyor… Gidip biz alalım desek biz nasıl çıkaracağız, ben dönsem Sencer devam mı etse… Ara mı versek, e o zaman bu seneyi kaçıracağız. Veteriner dostlarımız karadan gitmesi halinde turkuaz pasaportunun ve geçmiş üç yılda aşılarının tam olmasının yeterli olduğunu söylüyorlar.
Alper Harput, kesin içinden hayli homurdanarak; “Biz uçak biletlerini iptal ettik, arabayla geliyoruz. İlk gün Dedeağaç yaparız, sonraki gün yine yolda hayvan kabul eden bir pansiyonda kalırız. Planladığımız gibi çarşamba günü teknede oluruz” diyor. Nasıl müteşekkiriz, ne diyeceğimizi bilemiyoruz.
Böylece biz Atina’ya indiğimiz zamanlarda onlar da İstanbul’dan yola çıkıyor. Daha marinanın inşaat halindeki kapısından girer girmez çok heyecanlanıyoruz, koşa koşa Sal’a giriyoruz. Tekne toz içinde. Üç haftadır inşaatın ortasında olduğundan tabi ki şaşırtıcı değil ama yine de şimdiye kadar hiç böyle kirli olmamıştı. Bumbanın içine kuş yuva yapmış, o derece…
Teknenin içini temizleyip misafirleri karşılamaya hazırlanırız, alışveriş yaparız diye hayal ediyorduk ama önce teknenin dışını temizlemek lazım. Gece yarılarına kadar uğraşıp yine tekneyi yaşanabilir hale getiriyoruz. Dile kolay yarın Sakin geliyor, Harput’lar geliyor. Yaşasın!
Sabahtan hazırız, marinada yanmakta olan teknenin içinde beklemek yerine “gezelim görelim” diyerek Pire’ye gidiyoruz. Harputlar da Sakin’le birlikte üç gün iki gece sürecek yollarını burada sonlandıracaklar. Hepimizde Sakin bizi görünce ne yapacak merakı var. Az buz değil, bir buçuk aydır görmüyor bizi.

Telefonlar çekim için hazır, araba kapısını açıp ona sesleniyoruz. Eskiden çılgın gibi kuyruk sallar, dört dönerdi; şimdi kafasını kaldırıyor, öylesine bir yalıyor ve kendisini zaten durmakta olduğu Ayşegül’ün kucağına bırakıyor.
Böyle ara verince gerçek insanın yüzüne vuruyor: “Sakin çok yaşlanmış”. Yol yorgunu olduğunu da unutmamak lazım. Olsun, biz çok özlemişiz hem Sakin’i hem Harput’ları. Pire’de bir hoşgeldin kahvesi içiyoruz, sonra doğru Sal’a.
Bugün seyre çıkmayacağız, önce Harputlar tekneye yerleşecek akşam da Atina’da daha önce gittiğimiz ve pek lezzetli bulduğumuz kebapçıda yemek yiyeceğiz. Hep beraber Sal’a gidiyoruz. Harput’lar daha önce çok geldiler ama hiç kalmadılar. İnşaat vinçleri arasında, 42 derece hissedilen sıcaklıkta teknenin içine giriyoruz.
Ayşegül ve Alper’in çok rahat etmelerini istiyorum, diliyorum, umuyorum ama hayli endişeliyim. Alper’in hayatınızda görüp görebileceğiniz en uyumlu adam olma özelliğinin yanında deniz üzerinde vücudunu dengede tutmayla ilgili olarak bizi hiç beklemediğimiz durumlarda gafil avlama huyu var.
Asla SUP üzerinde dengede duramıyor mesela, sanırsınız rodeoda ata binmiş. Ayşegül
ise tam cabbar, tuttuğunu koparan, enerjik, her yere koşarak yürüyen bir şehir kadını. Onlar için de büyük macera olacak, hepimiz bunu biliyoruz. Tekne hayatından soğumasınlar diye elimizden geleni yapmalıyız ki tekrar gelsinler.
Bizim bu gezi sırasında Harput’ların gelmesi gibi planlarımız suya düşmemeli. Bu şekilde göz koyduğumuz dostlarımız var, ikna çabaları devam ediyor. Özetle bu misafirliğin, misafirlik ötesinde de anlamı var herkes için.
Yazının devamını Eylül 2025 sayımızda okuyabilirsiniz.